Photo Sharing and Video Hosting at Photobucket
<
   
  Hoþgeldiniz
  Kastamonu Şiirleri
 
FARZET Kİ

Farzet ki,
Bir çölün ortasında kalmışım;
Kum fırtınalarında jilet yemiş yüzüm,
Dibe çekilmiş yorgun bedenim,
Güneşin indirdiği alev toplarında erimiş beynim,
Susuzluktan kurumuş, lal olmuş dilim...

Farzet ki,
Bir ummana dalmışım;
Alabora olmuş bütün iyi bildiklerim,
Yelkenleri fora suratsız kötülüklerin...
Sulara dalmışım çaresiz çırpınışlarla;
Yunus’ un Yunus’ unu arayan gözlerim,
Köpek balığının dişlerine takılmış...

Farzet ki,
Bir ben kalmışım dünyada;
Bir ben varmışım yanımda;
Hayal olmuş toprak kokulu sıla
Bütün iyilikler gibi
Kötülükler de uzakta...
İyiliklere susuzlukta,
Kötülüklerden kaçmakta,
Robinson’ un Cuma’ sından bile mahrum kalmışım...

Farzet ki,
Kabul etmez beni bu şehirler;
Yalnızlıkların voltaladığı
Gece ayazının sarmaladığı sokaklar,
Ezilen Arnavut kaldırımları...
Vapurlar, trenler, otobüsler;
Vebalı bulmuşlar beni...
Delicesine sevdim diye seni......

Farzet ki,
Delice bir sevdaya tutulmuşum;
Koşup yakalayamadığım,
Kaçıp kurtulamadığım...
Leyla’ dan, Aslı’ dan, Şirin’ den mahrummuşum,
Mecnun, Ferhat, Kerem misali,
Aşkınla yanmış, yanıp kavrulmuşum...

Farzet ki,
Bir garip yolcuyum çilekeş yollarda...
Yorulup düştüğüm bu handa;
Senin bağrını seçmişim...
Şadırvanından yudum yudum
Gürleyikten kana kana
Senin sevdanı içmişim
Sana sığınmış,
Seni sevmişim...

Farzet ki,
Unutmuşsun bütün vefasızlığımı,
Bütün nankörlüğümü,
Bütün ihanetimi...
Gençliğimin ateşli Çengeller Kavşağı kavgasında
Anamın Sepetçioğlu türküsünde
Abdurrahman Paşa’ nın tahta sıralarında
Çocukluğumun hayal dünyasında
Aldığın bağrına almışsın beni....
Anlamışsın
Seni ne çok sevdiğimi...

Farzet ki,
Bütün yolların son durağındayım,
Mevsimlerin hazanında
Bitmiş artık yolun sonu...
Bağrına bas ne olur,
Al beni KASTAMONU.....
ERDAL ARSLAN/ KASTAMONU - 2002


Ilgaz Daglarindan

Siz, agaçlar, elbet beni bildiniz,
Ben sizden ayrilmis yürür bir dalim.
Ey çamlar, köknarlar, ey yesil deniz.
Ben kendi kendini sürür bir dalim.

Kirigim, içimden çikmaz bu aci,
Gün oldu basima hasretin taci,
Düsündügüm zaman asil agaci,
Içimi yalnizlik bürür bir dalim.

Ne sert kis ne gümrah ve gölgeli yaz,
Ne ilik meltemler, ne keskin ayaz.
Mevsimler derdime bir sifa olmaz,
Ben kökünden kopmus çürük bir dalim.

Ahmet Kutsi Tecer


Nasrullah Şadırvanı

Ruhumu bir ilâhî kapladı bilmem neden? ! ..
Anladım ki; çağlayan, Nasrullah Şadırvanı.
Güllerin bülbüllere 'nerdesin? ' demesi bu,
Her yanından beş vakit, mırıldanır ezanı.

Gözlerinden suyunu, inciler döker gibi
Avuç avuç kalplere doldurmada Nasrullah.
Duâ edercesine rükûda iki büklüm
İçenlerin muradı, Lâ İlâhe İlâllah...

Engin denizler nasıl, alırsa benden beni
Hep başımı döndürür, baktıkça bu şadırvan.
İçimde derin bir his, dalgalanır durur da
Atar beni meçhule, aktıkça su şadırvan...

Bir musıkî âlemi karşısında kendimi
Bularak kaybetmişim, orada bir akşam üstü.
Bembeyaz örtüleri, içinde gül benizli
Nice kişi geçerken, içime ateş düştü.

Saf saf olup dediler: Kerim'dir, Kerim Allah!
Gördüm ki, bu girenler Nasrullah'tan içeri...
Ellerinde başları, başlarında önderi
Çıkarken olmuşlardı, yeminli birer çeri...

Uyandım ki, onlardı sulara karışanlar,
Onlardı kurtuluşun emsâlsiz neferleri.
Yükselen başlarıyla gönül duvarlarının
Ruhları iman yüklü, kutsaldı seferleri...

Adım adım cihana, yayılan bir efsane,
İstiklâlde Akif'in şerbeti bu şadırvan.
Kağnıların dağları çınlatan yalnızlığı,
Türk'ün tarih sayfası, heybeti bu şadırvan... 


PARMAKLIĞIN ÖTESİNDEN - II -

Şu sefer bayrağını çekmiş vapur
Bizim Karadeniz'e gider.
Beni alıp götürmese de,
Alır, düşüncemi çocukluğuma götürür,
Çocukluğumun memleketine.
Kıyıcığında doğmuşum Kastamonu'nun
Fener fener bilirim Karadeniz'i.
Kahrını çekmişim yıldızının, poyrazının,
Ecel terleri dökmüşüm karayelinde.
Kim bilir ne haldedir,
Benim frengisiyle meşhur memleketim,
Şimdi ne halde ?
Ekmekleri mısır bazlaması mı,
Bulgurlu mancar mı hala bayram yemekleri ?
Çok sıkıntı çektik Seferberlik'te,
Çok mısır koçanı yedik, vesikalı;
Bu sefer de vesikasız yemişler,
Gazsız, sabunsuz kalmışlar.
Kim gider, kim sorar hallerini ?
Bilirim ne vapurun büyükleri uğrar,
Ne insanların büyükleri;
Memurlar gelir ufak tefek,
Büyüyünce giderler.
Balıklardan bile hamsiler vurur,
Vursa vursa karaya.
Rıfat ILGAZ


AZİZ KASTAMONU

Bir tepeden bakmış şair dün istanbul’ a…
Aziz demiş bu şehre;
Kalem kalem minarelerin
Dirsek temas aralığı hizasını görüp de,
Dört koldan göğe uzanan ezanların
El ele semaya ulaştığını duyup da…
Çamlıca’ dan Kalamış’ a,
Ortaköy’ den Üsküdar’ a,
Gözleri kamaştıran güzelliğe vurulup da…

Ben de gördüm;
Kalem kalem minarelerin
Dört ufka yayıldığını…
Ben de duydum;
Semaya yükselen ezanların
Uygun adım Rabb Rabb’ larını…
Ben de vuruldum güzelliğine;
Bir yerin yakamozu, diğerinin kal’ asında,
Birinin yaylası, diğerinin kanyonunda…
Ben de aşık oldum bir şehre;
Evliyalar diyarına,
Kastamonu’ ya…

Şerife Bacı’ ya kağnı ittim
Heybetli Ilgaz’ ın çam kokulu kıvrımlarında.
Evliyalar arasına girdim,
Saf tutup Kadı’ nın Nasrullah’ ında.
Sabah ezanını dinledim
Nasrullah Şadırvanı’ nda.
Tefsiri’ den ders aldım
Gece karanlığında, türbesi başında…

İlçeleri gezdim tek tek…
Şerife Bacı’ yla Seydiler’ i,
Sonra Ağlı’ yı, Şenpazar’ ı dolaştım;
Azdavay’ ın Aşıklar Köprüsü’ nde
Sevgilimle kucaklaştım;
Sonra Pınarbaşı yoluna koyuldum,
Ilıca’ yı geçip Valla Kanyonu’ na girdim,
Girdim ama kayboldum.
Nneden sonra Cide sahillerinde buldum kendimi;
Doğanyurt, Abana, İnebolu, Çatalzeytin;
Haritasını çıkardım sahillerin.
Yakamozlarında sarhoş oldum hırçın Karadeniz’ in…
Küre Dağları’ ndan seyre daldım Ilgaz’ ı…
Çayırcık’ ta at koşturdum dört nala;
Bir yanımda Fatih, öbür yanımda Gürani Molla…

Velhasıl içtim Kastamonu’ yu,
İçtim yudum yudum…
İstanbul aziz şehirse ki; öyle,
Sen de azizsin
AZİZ KASTAMONUM!...

1999/kastamonu
ERDAL ARSLAN


Burası Kastamonu
Hayatın ya kale de ya da kulede attığı şehir
Güler memleketimin insanları yoktur içlerinde kahır
Aradan geçen dereye inat dostluğun kardeşliğin ili
O kale neler yaşamıştır olsa da konuşsa dili

Çıktın mı kulesine bir bardak çay içmenin keyfi başkadır
Buraların havası, kendini ayakta alkışlatır
Başın ne yana dönse ağaçlık, orman
Misafiri kıymetlidir bir kaşık daha koyar sofraya hemen

Trafik sorununun, kapkaçın olmadığı
Turizm için ormanın yanmadığı
Dilencilerinin bile herkes den para almadığı şehir

Burası sarımsağın, etli ekmeğin, pirincin ana kucağı
Burası yaylaların, yeşilin, ormanın baba ocağı
Hiçbir yerde yoktur tadı, yoktur havası
Her yerdeki gibi derttir ekmek kavgası
Doğrunun, dürüstün, has insanın aynası
Burası Kastamonu

Düşünülmez her şeyin sonu
İş, güç bunlar apayrı birer konu
Değişiktir insanının sesinin tonu
Burası Kastamonu...

Düğünlerinden davul zurnanın eksik olmadığı
Küçük çocukların bile kaybolmadığı
Öyle olur olmaz her şeyin ayıp olmadığı yer
Neresi mi orası?
Burası Kastamonu

Burası...
Şehitler diyarı, evliyalar mekanı
Burası Kastamonu...
 
  Bugün 8 ziyaretçi (23 klik) kişi burdaydı!